Lisenin ilk yılı
İngilizce ’yi en iyi öğrendiğim yıldır. Hazırlık öğrencilerinin haftada 24 saat
İngilizce dersi aldığı dönem bahsettiğim (sürekli değişen bir sistemimiz olduğu
için belirtiyorumJ )O sene
dersimize giren hocamız Hülya Gülen –emekleri için tekrar teşekkürler-bir
dersinde bize kızınca ’’İnsanlar bu şekilde İngilizce öğrenmek için milyarlarca(6
sıfır atılmadan önceJ ) para veriyorlar. Elinizdeki bu fırsatın
değerini bilmiyorsunuz. Kimse size çıkıp saatlere böyle ders anlatmaz bir
daha’’ demişti. İtiraf ediyorum hiç anlam verememiştim. Niye öğrenilmesin ki
aynı bizim öğrendiğimiz gibi ders alıp öğrenebilirler demiştim, içimden:)
Amerika’ya gitme
fikri aklımıza geldiğinde en azından ilk anlar için faydalı olur diyerek 4-5
aylık bir İngilizce kursuna yazıldım. Ama ne yaptım, sadece gittim dinledim
geldim. Eve gelince ekstra bir çalışma yok, ödev yok, ertesi gün quiz var
stresi yok, benim de aman ne öğrendim dur bir tekrar edeyim, açıp bir kitap
okuyayım durumum yok… yani çalışmadım. Sonra ne oldu,olan parama oldu belki %20
lik de bir ilerleme. Dipnot: Yazar %20 lik ilerlemeyi de hala lisenin ekmeğini
yiyerek yapıyor:)
Kelimelerin telafuzu konusunda ilk başlarda baya
zorlanmıştım. Mesela burada bizim öğrendiğimiz şekilde ‘’votır’’ (Water)deyince
senin su istediğini anlamıyorlar, neredeyse 5 kere söylediğimi biliyorum ilk
günlerde:). Sonrasında adamcağız bana ‘’oooo Vootıı’’ diyince evet evet ‘’Vootıı’’
diye onayladım bir de adamı. Öğrendim de en temel ihtiyacım konusunda
rahatladım. Mesela dün öğrendiğim kelime: Benim ‘’clots’’(Clothes) diye
söylediğim kıyafet kelimesi meğer ‘clos’’ diye okunuyormuş. Yani kapalı
anlamına gelen Close’la telafuzu aynıymış. Clothes = close. Bunlar şu an aklıma
gelenler. Yine biz Türkler telafuz konusunda iyiyiz siz zavallı Çinlileri
görseniz,onların
işi iyice zor.
Üniversitenin Kampüsü |
‘’HAYATTA EN
BÜYÜK ŞANS İLKOKULDA İYİ BİR ÖĞRETMENLE KARŞILAŞMAKTIR’’ sözünü çok severim ama
bu sadece ilkokulda değil bütün eğitim hayatı boyunca çok büyük bir şans.
Burada da iyi ve kötü öğretmenler var. Yani bu kadar kaliteli bir okulda bu
öğretmeni nasıl barındırıyorlar diyecek kadar. Ama keşke bütün derslere bu hoca
girse diyecek kadar iyilerin sayısı daha fazla. Bu da sizin şansınıza kalmış.
İlk olarak bir seviye
belirleme sınavı ve sonra sözlü mülakat yapılıyor, sonrasında sizi gruplara
ayırıyorlar. Kurlar 2-3-4-5… diye gidiyor ve her kur da kendi içinde a-b-c diye
ayrılıyor. (2c 2.kurun en iyisi mesela) Yani bir hayli hassas bir gruplama.
Sınıflar tamamen homojen herkes aynı seviyede ve 10-12 kişilik. Eğer
öğretmenleri önceden tanıyorsanız ve onun sınıfında olmak istemiyorsanız ya da
sınıfın seviyesini size göre düşük ya da yüksek buluyorsanız 2.hafta bir
dilekçe yazarak sınıfınızı değiştirebiliyorsunuz.
Kayıt sırasında size bir mail adresi
oluşturuluyor ve bütün notlarını, ödevlerini, sosyal aktiviteleri buradan takip
ediyorsun. İlk önce bu bana biraz zor geldi açıkçası, çünkü sürekli maillerini
kontrol etmen gerekiyor ya da ödevin tam olarak ne olduğunu anlayamadığım anlar
oluyordu. Şuan alıştım ve ‘’ne güzel bir sistemmiş bu yaa’’diyorum:). Ayrıca
hocalarla iletişim kurmak da çok kolay. Akşam 10 a kadar mail attığınızda aynı
gün içinde dönüş yapıyorlar.
Bir arkadaşımın kızı 1.sınıfa başlamıştı,
birkaç ay sonra sordum ‘’Nasıl Öğrendi mi okumayı ’’diye. Cevabı ‘’O kadar
ödevi kim yapsa öğrenirdi’’ demişti biraz gergin.Ödev bir eğitimin olmazsa olmazı diye
düşünüyorum(Adı ödev,proje,ekip çalışması,sorumluluk bilinci…ne olursa olsun)
Bir öğretmen kısıtlı saatte ne kadar ilerletebilir ki, illaki bir ev
çalışmasına ihtiyaç var bütün öğrenciler için. Her ne kadar çok ödev verince
bizim milletimiz sanki öğretmen ödev kontrolüne
çok meraklı gibi şikayet edecek yer arasada…
İşte burada da durum tam bana göre.O kadar
çok ödev veriyorlar ki senin zaten ekstra çaba gösterecek zamanın kalmıyor.Bana çok uygun bir yöntem açıkçası. Ödevlerin yanında her ders sonunda çalışma kağıdı
dağıtılıyor bu da nereyi anlamadığını ortaya çıkarıyor ders bitmeden.(Tabi
lisedeki gibi şekiller çizerek, kartlar göstererek, kırk dereden su getirerek
öğretme gibi bir durum yok. Yani hala hocam haklı:) Dilbilgisi, dinleme, konuşma,
okuma…hangi dersi seçtiysen ödevlerin o konuda oluyor. Mesela konuşma dersi
için her hafta bir konu belirleniyor ve o konuda 5 dakikalık bir konuşma
hazırlıyorsun ya da tartışma konusu bulup bu konuyla ilgili sorular hazırlayıp
derste bu konuyu arkadaşlarına tartıştırıyorsun. Bu şekilde birçok ödev, yani
ezber değil...
Ama
sadece ödev yapmak yeterli mi? Malesef değil:) Eğer sosyal biri değilseniz,
kimseyle iletişim kurmuyor ya da konuşmaya çekiniyorsanız ‘’Aslında yurtdışına
da gitti ama öğrenemedi’’ denilen gruba
girebilirsiniz. Okulun çok sıkı çalışan bir aktivite kulübü var. Birçok farklı
milletlerden öğrenci var sonuçta ve bu aktiviteler onların birbirleriyle
iletişim kurmasını sağlıyor. Farklı seviyelerde öğrenciler de pratik yapmış
oluyorlar böylece. Her ders çıkışı dahil olabileceğin bir aktivite var katılmak
istersen. Ki katılmazsan kendini ilerletmen pek mümkün değil.
Anısını paylaşan muhteşem hoca Phyllis |
Farklı ülkelerden gelen insanlarla konuşmak
Amerikalılarla konuşmaktan daha kolay oluyor benim için. Çünkü onlar da bizim
gibi yavaş ve her kelimeyi dillerinin döndüğünce söylüyorlar:) Hatta ilk
konuşma dersinde şöyle bir olay yaşandı. Hoca bize üzerinde 8 soru yazan bir
kağıt dağıttı ve’’ Birbirinize bu soruları sorup aldığınız cevapları yanına
yazın ‘’dedi.10 dakika içinde sorabildiğimiz kadar sorup aldığımız cevapları da
kağıda yazdık. Yerimize geri oturduğumuzda hoca gülmeye başladı ve şu anısını
paylaştı.’’20 yıl önce eşimin işi dolayısıyla Fransa’ya taşınmıştık. Ben de
orada sizler gibi dil okuluna yazıldım. Biz sınıf arkadaşlarımızla öyle güzel
iletişim kuruyorduk ki, bence ben çok iyi Fransızca konuşuyordum mesela. Sonra
bir gün hocamız dedi ki ’’Siz birbirinizi anlıyorsunuz ama ben sizin kendi
aranızdaki konuşmalarınızı hiç anlamıyorum’’. ’’İşte ben de şuan bu haldeyim.
Siz 10 dakikadır birbirinize sorular sorup cevaplar yazıyorsunuz ama ben
konuşmalarınızı hiç anlamadım:))
Çiçek satan kızlar,arkadaki kule kampüsün içindeki saat kulesi |
Bir de gelmeyi
düşünenlere ayrıntı: Ev arkadaşınızı kesinlikle Türk seçmeyin. Buradaki Türk
öğrencilerin birçoğu da ‘’Evde sürekli Türkçe konuşuyoruz ‘’diye bu durumdan
şikayetçi. Evde bir yabancı sizin mecburen pratik yapmanızı sağlayacaktır.
Riskli mi bu durum peki? Tanımadığın bir Türk’le kalmakla aynı riski taşıyor
bence.
Son söz:3-5-6
aylığına gidilen dil eğitimlerinde beklentiyi çok yüksek tutmamak lazımmış, ben
bunu anladım :)Çoluğunuz
çocuğunuz gidecekse azıcık daha uzun yollayın:)
Birkaç yıl yaşamak belki biraz daha etkili ama eğer çaba
sarfetmiyorsanız,çok fazla çalışmıyorsanız yurtdışında kendiliğinden alışma gibi bir durum yok dil konusunda
özellikle belli bir yaştan sonra ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder